Türkiye Cumhuriyeti'nde kadın figürü
Date
Editor(s)
Advisor
Supervisor
Co-Advisor
Co-Supervisor
Instructor
BUIR Usage Stats
views
downloads
Series
Abstract
Cumhuriyet ile beraber kadın figürü sosyokültürel, siyasi ve hukuksal olarak büyük ölçüde değişti. Halide Edip gibi uç sayılabilecek örnekler dışında Cumhuriyet öncesi dönemde kadınlar genel manada eğitimsizdiler ve toplum içerisinde nüfuz sahibi değillerdi. Halide Edip Adıvar’ın dahi Amerikan Kolejinde eğitim hayatına devam ederken padişah buyruğu ile Kolejden ayrılmak zorunda bırakılması o dönemde kadınlar toplumdaki yeri hakkında fikir verir niteliktedir.1 Cumhuriyet öncesi kadın mebusların, hukukçuların olmaması bir yana bu dönemde kadınların ekonomik bağımsızlıklarını kazandığı sosyal statüye sahip olduğu alanlar hiçliği aşındırır nitelikte idi. öyle ki kadınların nüfüs sayımında yer almamaları bahsedilen alanlarda bulunmamalarının en temel göstergelerindendir. Her ne kadar kadınların savaşacak potansiyel güç olmamasına mütevellit nüfus sayımlarında yer almadıkları düşünülse de öte yandan kadınların sosyoekonomik olarak bağımsız olmamaları ve vergi mükellefi olarak görülmemelerine binaen nüfus sayımlarında yer almamışlardır. Atatürk’ün uygarlaşmanın temelinde memleketin kadınları ve erkeklerinin beraber yürümesi gerektiği düşüncesi, onu Anadolu’da gittiği yerlerde sürekli olarak kadın figürünün toplum içerisindeki yerine değinmeye itmiştir. Atatürk’ün bu konuşmalarının, halkın ona duyduğu hayranlıkla birlikte, toplumun kadın figürü algısı üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Bununla birlikte cumhuriyet döneminde toplumda yer edinmeye çalışan kadınların en büyük destekçisi de değerli kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’tür. 17 şubat 1926’da Türk Medeni Kanunu’nun kabulü ile erkek bireyin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırılarak, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı gibi çeşitli haklar tanındı. Hemen sonrasında 1930’da belediye yasası ile birlikte kadınlar belediye seçimlerinde seçme ve seçilme haklarını almış oldular. 26 Ekim 1933 te ise köy kanunda düzenlemeler yapıldı ve kadınların muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları yasal zemin kazandı. Nihai olarak 5 Aralık 1934 de yapılan kanun düzenlemesi ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Bu düzenleme sadece genç Cumhuriyetimiz için bir ilk değildi, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti seçme ve seçilme hakkını kadınlara tanıyan ilk Avrupa ülkesi oldu.2Böylece Atatürkün uygarlaşmanın temeli olarak gördüğü, bu uğurda kadın özelinde bir çok insanın hayatına dokunduğu, kadınların toplumda erkeklerle birlikte görev almasının önü açılmıştır. Anayasal düzlemde yapılan bu gelişmeler ile kadınlar toplumda daha önce bulunmadıkları hukuk, havacılık gibi alanlarda boy göstermişlerdir. öte yandan erkek egemen bir toplumda kadınlar bu hakları “dizlerini kırıp oturarak” elde etmemişlerdir. Seçme seçilme hakkı özelinde konuşacak olursak, Nezihe Muhittin öncülüğünde bir grup kadın Kadınlar Halk Fırkasını kurmak için yola çıkarlar. Kadınların henüz seçme ve seçilme hakkı olmamasından ve Halk Fırkası isminin insanları cinsiyetleri ile ayırmak yerine daha kapsayıcı bir şekilde kullanabileceklerini düşünmelerinden ötürü Celal Sahir Erozan gibi olumlu düşünen politikacılara rağmen, Ankara bu oluşumu tanımaz ve bu kadınlara cemiyet kurmalarını önerirler. Böylece Nezihe Muhittin,Sabiha Zekeriye3 gibi kadınların öncülügünde 7 şubat 1924’te Türk Kadın Birliği kuruldu. Bu Araştırmada, Cumhuriyet döneminde kadın figürü özelinde yaşanan bu gelişmeler doğrultusunda, Süreyya Ağaoğlu ve Sabiha Gökçen gibi dönemin önemli kadınlarının hayatları incelenmiş olup, bununla birlikte çeşitli kaynaklar gözetilerek dönemin kadın figürü incelenmiştir.