Browsing by Subject "Mecelle"
Now showing 1 - 2 of 2
Results Per Page
Sort Options
Item Restricted Geçmişten günümüze Türk Medeni Hukuku'nda kadın statüsü(Bilkent University, 2018) Akçay, Serdar; Arıcı, Cemali; Kasap, Beril; Özcan, Can Sarp; Özyapı, Sena19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Osmanlı Devleti birçok alanda olduğu gibi kadın hakları konusunda da Batılı devletlerin gerisindeydi. şeriat hukukunun uygulandığı ülkede kadın adeta ikinci sınıf vatandaş konumundaydı. Osmanlı’nın en kapsamlı medeni hukuk kodifikasyonu olan Mecelle bu alanda yapılan ilk değişikliklerdendi. İsviçre’den iktisap edilen ve 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Kanun-u Medeni’si ise Türkiye’de kadın hakları bakımından en köklü değişimi ifade ediyordu. Döneminde halkın gerçekleğinin ilerisinde olan bu kanuna toplumun adapte olması zaman aldı. 1990’lara yaklaşıldığında ise artık karışımızda sosyal şartların gerisinde kalmış bir kanun bulunmaktaydı. çağın gereklerine uygun olarak kanunun değiştirilmesi yönündeki talepler her geçen yıl artmaktaydı. Bu süreçte kadın hakları aktivistleri, sivil toplum kuruluşları ve halk aktif bir mücadele verdi. 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu kadın hakları bakımından önemli değişiklikler getirdi. Bu projede Mecelle’den günümüze kadar geçen zamanda Türk medeni hukukunda kadının statüsünün nasıl bir gelişme izlediği incelenmektedir.Item Open Access Yargı etiği(Istanbul University Press, 2020-10-10) Yılmaz, EjderEtik, insanın gerek bireysel yaşamında gerek toplumsal yaşam bakımından uyması gereken önemli kavramlardan birisidir. Ahlâk kavramı ile ilişkisi konusunda genellikle kabul edildiği üzere ahlâk kuralları, “olan”ı; etik kuralları ise, “olması gereken”i anlatır. Etik kavramı, günümüzde “meslek etiği” şeklinde giderek canlanan, tartışılan ve derinleşen bir konu haline gelmiştir. Bu bağlamda etik, “adalete uygun karar verme” işlevi çerçevesinde, hâkimlik mesleğiyle de yakından ilgilidir. Diğer mesleklerde olduğu gibi hâkimlerin de görevlerini belli etik ilkeler çerçevesinde yerine getirmesi zorunludur. Etik ilkelerin neler olduğu veya olması gerektiği konusunda, millî ve milletlerarası çeşitli düzenlemeler yapılmıştır ve bu hususta yeni yeni gelişmeler yaşanmaktadır. Yargı etiğinin temel ilkelerinin başında, hâkimin dışardan gelecek etki ve baskılar altıda kalmamasını ifade eden “bağımsızlık ilkesi” ile doğrudan doğruya hâkimin bizzat kendisinden/içinden gelen kişisel eğilimlere yenilmemesi anlamına gelen “tarafsızlık ilkesi” gelir. Anılan ilkeler, adil yargılanma hakkının da gereklerindendir. Bu iki temel etik ilkenin yanı sıra hâkimin görevini, bireylerin mahkemeye ve aslında yargı işlevini yerine getiren Devlet’e karşı duydukları güven duygusunu zedelemeyecek şekilde, kanunların gösterdiği esas ve usuller çerçevesinde, doğru bir biçimde, dürüstlük kurallarına da uyarak yerine getirmesi şarttır. Hâkim, yargılamayı davanın tarafları ve davadaki diğer ilgililer arasında ırk, renk, cinsiyet, ulusal köken, sosyal ve ekonomik statü gibi hususları tümüyle göz ardı ederek evrensel eşitlik kurallarına göre yürütmelidir. Bütün bunların gerçekleştirilebilmesi; bilgi, akıl, deneyim, insana ve doğaya sevgi/saygı duygularıyla bezenmiş olma gibi yüksek değerlere sahip olan ve özetle hâkimlik mesleğinin gerektirdiği ehil ve liyakatli kimselerin hâkim olarak seçilmesine bağlı hususlardır. Elinizdeki makale, mahkemelerin verdikleri kararların adaletli olmasının asgari araçlarından olan yargı etiği kurallarının önemi ve bu konuda Türkiye’de kabul edilen yeni yargı etiği kuralları hakkında bilgi verilmesi ve bunların değerlendirilmesi amacıyla kaleme alınmıştır.