Browsing by Subject "Masal"
Now showing 1 - 4 of 4
Results Per Page
Sort Options
Item Open Access Edebiyatta büyülü gerçekçiliğin 'büyü'sünün menşei üzerine: sosyal adaptasyon araçları olarak masallar(Geleneksel Yayıncılık, 2011)Büyülü gerçekçiliğin edebiyattaki yansıması, genellikle, bu fenomen çerçevesinde değerlendirilen metinlerin öne çıkan nitelikleri ve bu niteliklerin metinlerde nasıl ifşa edildikleri üzerinden incelenmeye çalışılmıştır. Bu fenomenın temel koyucu karakteristiği “büyü”nün neliğinin ortaya konmasına yönelik çabalar ise, ele alınan metinlerdeki “büyü”yü var eden öğelerin mitik/efsanevî/fantastik öğeler değil de masalsı öğeler olduğu tespitinden öteye gitmemiştir. Büyülü gerçekçilik ile ilgili bu tespite sorulmamış sorulardan biri ise, fenomenin “büyü”sünün neden masalsı öğelerle edebîleştirildiğidir. Bu yazıda, büyülü gerçekçilik metinlerinde ve masallarda anlatı kişilerinin aynı alımlama düzeylerine sahip şekilde yaratılması durumuna dikkat çekilerek büyülü gerçekçiliğin “büyü”sünün masalsı öğelerden beslendiği varsayımının bu noktadan hareketle temellendirilebileceği savunulacaktır. Mercek altına alınan iki türün metinleri arasındaki bu benzerliğin, metinlerin işlevselliklerini benzer kılan bir yapıya işaret ettiği öne sürülecektir. Bu iddia ise, Zipes tarafından masalların işlevsel boyutuna getirilen açıklamalar ve büyülü gerçekçilik fenomeninin ortaya çıktığı sosyopolitik koşullar kısaca ele alınarak büyülü gerçekçiliğin sosyal bağlamda adaptif bir işlevi metinselleştirdiği düşüncesiyle açımlanacaktır. Yazıda varılması amaçlanan sonuç, 20. yüzyılın Latin Amerika’sındaki sosyopolitik koşullarla doğan bu işlevselliğin masalların model alınmasıyla mümkün kılındığı ve büyülü gerçekçilik fenomeninin “büyü”sünün, masalın “olağan-olağanüstü”sünden beslendiği varsayımının bu imkanın varlığı ile açıklanabilir olmasıdır.Item Open Access Edebiyatta büyülü gerçekçiliğin “büyü”sünün menşei üzerine: sosyal adaptasyon araçları olarak masallar*(Geleneksel Yayıncılık Eğitim San. Tic. Ltd. Şti., 2011) Ulusoy-Aranyosi, EzgiBüyülü gerçekçiliğin edebiyattaki yansıması, genellikle, bu fenomen çerçevesinde değerlendirilen metinlerin öne çıkan nitelikleri ve bu niteliklerin metinlerde nasıl ifşa edildikleri üzerinden incelenmeye çalışılmıştır. Bu fenomenın temel koyucu karakteristiği “büyü”nün neliğinin ortaya konmasına yönelik çabalar ise, ele alınan metinlerdeki “büyü”yü var eden öğelerin mitik/efsanevî/fantastik öğeler değil de masalsı öğeler olduğu tespitinden öteye gitmemiştir. Büyülü gerçekçilik ile ilgili bu tespite sorulmamış sorulardan biri ise, fenomenin “büyü”sünün neden masalsı öğelerle edebîleştirildiğidir. Bu yazıda, büyülü gerçekçilik metinlerinde ve masallarda anlatı kişilerinin aynı alımlama düzeylerine sahip şekilde yaratılması durumuna dikkat çekilerek büyülü gerçekçiliğin “büyü”sünün masalsı öğelerden beslendiği varsayımının bu noktadan hareketle temellendirilebileceği savunulacaktır. Mercek altına alınan iki türün metinleri arasındaki bu benzerliğin, metinlerin işlevselliklerini benzer kılan bir yapıya işaret ettiği öne sürülecektir. Bu iddia ise, Zipes tarafından masalların işlevsel boyutuna getirilen açıklamalar ve büyülü gerçekçilik fenomeninin ortaya çıktığı sosyopolitik koşullar kısaca ele alınarak büyülü gerçekçiliğin sosyal bağlamda adaptif bir işlevi metinselleştirdiği düşüncesiyle açımlanacaktır. Yazıda varılması amaçlanan sonuç, 20. yüzyılın Latin Amerika’sındaki sosyopolitik koşullarla doğan bu işlevselliğin masalların model alınmasıyla mümkün kılındığı ve büyülü gerçekçilik fenomeninin “büyü”sünün, masalın “olağan-olağanüstü”sünden beslendiği varsayımının bu imkanın varlığı ile açıklanabilir olmasıdır.Item Open Access Efsaneden büyülü gerçekçiliğe(Geleneksel Yayıncılık, 2011) Dilek, Esra DeryaTerim olarak ilk kez Alman romantiklerinden Novalis tarafından felsefe alanında kullanılan büyülü gerçekçilik daha sonra görsel sanatlarda ve edebî eserlerde de bir yaklaşım olarak görülmeye başlanmıştır. Günümüzde büyülü gerçekçiliğin ne olduğuna, edebî eserlere nasıl yansıdığına dair Türkçe olarak sınırlı sayıda kaynak bulunmaktadır. Bu kaynaklarda belirtildiği üzere büyülü gerçekçilik üzerine yapılan tanımlamalarda ve akımın bir ürünü olarak bahsedilen edebî eserlerde folklordan yararlanma ve olağanüstülük ön plana çıkmaktadır. Büyülü gerçekçiliğin ne olduğunu tam olarak anlayabilmek için onun gerçekçilik, fantastik ve gerçeküstücülükle olan sınırlarını belirlemek gerekmektedir. Bu doğrultuda büyülü gerçekçiliğin kaynaklarına ulaşmak amacıyla sözlü geleneğin ürünleri olan efsane, masal ve mitin incelenmesi önem kazanır. Ancak, çeşitli açıdan birbirine bağlı bu üç folklor ürününün bilimsel olarak kabul gören özelliklerinden yola çıkıldığında, efsane, gerçekliğini savunduğu olağanüstülük sayesinde masal ve mitin önüne geçer. Örneğin, efsanevî 15. yüzyıl Dede Korkut Oğuznamelerinin her yönüyle olmasa bile, barındırdığı büyülü-gerçekçi öğelerle bugün bu yaklaşımın ürünü sayılan edebî yapıtlara bir tür esin kaynağı olduğu düşünülebilir.Item Open Access “Kolsuz Hanım” üzerine yazılı kültür ve metinlerarası ilişkiler bağlamında bir çalışma(Geleneksel Yayıncılık, 2009) Korkmaz, Nurseli GamzeZiya Gökalp’ın Küçük Mecmûa’da yayımladığı masallar, edebiyat araştırmacıları tarafından “halk masalı” olarak adlandırılmaktadır. Oysa, bu masallar sözlü kültür ortamından yazılı kültür ortamına aktarılırken kimi değişikliklere uğramış ve sözlü özelliklerini belirli ölçülerde kaybetmiş olabilir. Dolayısıyla, bu metinlerin “halk masalı” şeklinde adlandırılması bazı sorunları da beraberinde getirecektir. Bu çalışmada, Ziya Gökalp’ın adı geçen mecmuada yayımlanan “Kolsuz Hanım” başlıklı masalı ve bu metne kaynaklık eden “Merd-i Sâlih” ve “Helvacı Güzeli” adlı halk masalları birlikte incelenerek masalın yazılı ortama geçerken sözlü kültürden ne ölçüde uzaklaştığı sorgulanmıştır. Ek olarak, Ziya Gökalp’ın masallar üzerinde yaptığı değişikliklerin sosyolojik ve ideolojik yönleri üzerinde durulmuş, yazarın kurguda yaptığı değişikliklerin amaçları tartışılmıştır. Bunun yanısıra, masal metnine kaynaklık eden halk masalları ile Gökalp’ın metni arasındaki metinlerarası ilişkiler incelenmiş, böylece, sözlü kültürden yazılı kültüre aktarılan bu tür metinlerin değerlendirilmesinde farklı bir bakış açısı geliştirmek hedeflenmiştir. Sonuçta ise, “halk masalı” şeklindeki bir adlandırmanın yanlış olacağı üzerinde durulmuş, Ong’un “sanat destanı” tanımlamasından yola çıkarak bu tür masalların “sanat masalı” şeklinde adlandırılabileceği öne sürülmüştür.