Browsing by Subject "Beden"
Now showing 1 - 3 of 3
Results Per Page
Sort Options
Item Open Access Gülten Akın şiirinde işkence ve ahlak(Bursa Uludağ Üniversitesi, 2009) Akgül, Alphan YusufGülten Akın şiiri işkence gibi sosyal sorunlarla yakından ilişkilidir. Onun Oğlunu Soran Kadının Şiiri ve Şifahi adlı şiirleri, şiirin işkenceye karşı nasıl bir direnme stratejisi olarak kullanılabileceğini gösteren işlevsel örneklerdir. Öte yandan, bu şiirler yalnızca birer ağıt değil, aynı zamanda işkence eyleminin çıkmazlarını gösteren birer ahlaki manifestodur. Dolayısıyla, bu şiirler J.M. Coetzee’nin Barbarları Beklerken adlı romanında işkence üzerine yaptığı spekülasyonlarla ilişkilendirilebilir: Bir kurbanın işkenceden ruhunu kurtarabilmesi mümkün müdür? İşkencecinin ellerini yıkayarak işkence suçundan aklanması mümkün müdür? Akın’ın yanıtı, işkence üzerine Stoacı argümanlarla örtüşür. İnsanoğlu bir aklî ruha sahiptir, dolayısıyla o, aklî ruhunu kullanarak bedensel hazları ve acıları göz ardı edebilir. İşkence mağdurunun direnme stratejisi de bu aklî ruha dayanır. Çünkü mağdur bedensel acıyı göz ardı edebildiği sürece, işkencecinin işlevi anlamını yitirecektir. Böylece, mağdur ruhunu işkenceden kurtarabilecek, oysa, işkenceci ellerini yıkayabildiği hâlde, asla suçundan arınamayacaktır. Çünkü mağdurun bedeni, işkencecinin ise ruhu kirlenmiştir. Başka deyişle, bedensel temizlik, işkenceci için daima simgesel bir arınma olarak kalacaktır.Item Restricted Türkiye’de Performans Sanatı ve gelişememesine yol açan faktörler(Bilkent University, 2021) Ağır, Buse; Livaoğlu, Zeynep Ece; Öztürk, Yiğit Arıkan; Özel, Yağız; Ateş, EmrehanYıllar boyunca bedenin özne olduğu ve fikirlerin, başkaldırıların ama en önemlisi ruhun bir yansıması olarak tanımlanan; birçok farklı sanat dalının zamanla harmanlanması ve ortak bir paydada buluşması ile oluşan Performans Sanatı’nı incelediğimiz bu tezde; öncelikli olarak Performans Sanatı’nın ortaya çıkışı ve Türkiye’deki ilk örneklerini incelemekteyiz. Bu bağlamda Performans Sanatı’nın gelişmesinde yeri büyük olan isimleri ve Türkiye’de bu akımın oluşmasının temellerini atan Akademi üyelerini, onların işlerini ve öğrencilerinin ortaya koyduğu performanslara yer vermekteyiz. Türk Sanatı’na 1980’lerde giriş yapan ve 1990’larda tam anlamıyla icra edilmeye başlanan Performans Sanatı belli başlı birkaç kurum tarafından desteklenmiştir. Ülkenin içinde bulunduğu siyasi ve toplumsal karışıklık ise Performans Sanatı’nın özünde bulunan fikir özgürlüğü ile birleşmiş ve dönemin sanatçılarına adeta bir konu ziyafeti sunmuştur. Tezin ikinci kısmında ülkemiz özelinde aktiflik göstemiş olan bu kuruluşlara değiniyor olup; bu kurumların Performans Sanatı’nın ülkemizdeki gelişimine ve yaygınlaşmasına etkilerini incelemekteyiz. Bununla birlikte sağlıklı bir karşılaştırma sağlayabilmek adına aynı kurum ve kuruluşların farklı ülkelerdeki örneklerine ve çalışmalarına da değinmekteyiz. Günümüzde maalesef sanat dallarının içinde tam anlamıyla yer edememiş olan ve halk tarafından bilinmeyen Performans Sanatı’nın Türkiye’de gelişememesinin sebeplerini araştırdığımız üçüncü bölümde ise ülkenin kültürel yapısı üzerinde durmakta; bununla birlikte Performans Sanatı’nın milliyetler ve cinsiyetler üzerinde dağılımını göz önünde bulundurarak bir sebep aramaktayız. son bölümümüzde 1990’lardan bugüne Performans Sanatı ile ilgilenmiş ve bu konuda bilgili olan isimlerle gerçekleştirdiğimiz röportajların ışığında bir sonuca varmakta, alınabilecek olası önlemler ve bu sanat akımının tanınırlığının ülkemizde artmasına yardımcı olabilecek değişiklikleri ele alarak tezimizi sonlandırmaktayız.Item Restricted Türkiye’nin ilk yogisi: Kazım Gürbüz(Bilkent University, 2020) Arslan, Zeynep; Sezgin, Şebnem; Ceyani, Efe Eren; Niseoğlu, Damla; Kurumlu, Ali1920 doğumlu Kazım Gürbüz küçük yaştan itibaren din ve yogayla yakından ilgilenmiş ve daha kapsamlı bir yoga eğitimi almak için Himalayalar’a gitmiştir. Eğitimini tamamladıktan sonra bir trafik kazası geçiren Kazım Gürbüz, kaza sonucu felç geçirmiş ve yıllar içerisinde bulduğu ve uyguladığı fiziksel hareketler yardımıyla kendisini tedavi etmiş ve sağlığına kavuşmuştur. Bu fiziksel hareketler disiplinini kendisine bir felsefe edinip insanlara yardım etmeyi kendine bir “misyon” belirlemiştir. Bu misyon doğrultusunda hem Türkiye’de hem de yurtdışında, geliştirdiği tekniklerle hastaları tedavi etmiş olan Kazım Gürbüz, günümüzde de ailesiyle birlikte bu disiplini uygulamaya devam etmektedir.